Soil RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Soil RPG

Ölümün son iyiliği bir daha ölümün olmamasıdır.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Kaçış

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Isis Elisabeth Frances
Falcı & Katil
Falcı & Katil
Isis Elisabeth Frances


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 29/08/09

Kaçış Empty
MesajKonu: Kaçış   Kaçış Icon_minitimeC.tesi Eyl. 12, 2009 10:23 pm

Tık-tık. Kapı mı çalıyordu? Şu saatlerde gelmesi gereken bir müşterisi vardı, büyük ihtimalle kapıya vuruyordu. İyi de o zil boşuna mı yapılmıştı yani! Bir de bugün gelemeyen yardımcısı Elodie, kapı zilinin üzerine ‘Geleceğinizin aynasına ulaşmak için zile basın.’ gibi saçma sapan bir yazı yazmıştı; dikkat çekmesi için.. Aslında Isis başta buna izin vermemişti ama kız üstüne üstlük zilin sesini gizemli bir melodiyle değiştirmişti. Bu kadar uğraştığı için ona hayır diyemeyip kalmasını kabul etmişti. Yine de hazırladıkları sadece bu kadarla kalmıştı. Isis kendisine ait bir yerin dekorasyonunu başkasına bırakmayı sevmezdi. Elodie’ye kalsa etrafa renkli eşarplar asıp yerleri kırmızı minderlerle döşerdi. Bu saçmalıklar dikkat çekici olması amacı taşıyan ve sahtekar falcıların yaptığı türden saçmalıklardı. Isis’in kendi zevkine dayanarak hazırladığı oda beyazlara bürünmüştü ama tamamen iç açıcı görünmüyordu. Küçük pencere kalın perdelerle örtülmüştü. Işığı açmadığınız zaman alacakaranlıktan kalmış gibi olurdu. Isis buraya hafif bir ışıkta koymuştu ama odayı yeterince aydınlatacak kadar değil, önünüzü görebilmenize yetecek kadar. Aslında beyaz ama siyah bir örtü çekilmişti odaya, tıpkı Isis’in ruhuna olduğu gibi.

Odadan çıkıp yavaş adımlarla uzun koridorda ilerledi ve kapıyı açtı. Takım elbisesinin içinde ki tıknaz adamı görünce, daha doğrusu etrafına aptal aptal bakınmasını görünce gülmemek için kendisini tutmak zorunda kaldı. Zoraki bir gülümsemeyle adamı içeri davet etti. “Hoş geldiniz, bayım. Lütfen beni takip edin.” Biraz önce geçtiği koridoru gerisin geri yürüyüp odaya girerken konuşmasına devam etti. “ Bu arada isminiz neydi?” “ Richard.” Ürkek bir sesle söylemişti bunu. Bir şey söylemeden mindere oturdu ve eliyle işaret ederek Richard’a da oturmasını söyledi.

Tıknaz iş adamı hala garip bir şekilde etrafı gözlerken Isis dikkatini çekmek için hafifçe öksürdü. Ellerini uzattığında bir süre baktı ve sonra ne yapması gerektiğini anladı. Belki de farklı bir şey bekliyordu. Bir küre falan? Tabii kendini görücü sanan aptallar insanları yanlış yönlendiriyordu. Geleceği yuvarlak saydam bir cisimden görmek mi? Temas kurmadan görmeyi hiç denememişti Isis ve işe yarayacağını da sanmıyordu. Doğru sonuç almak için bu gerekliydi. Richard ellerini onun elleri üzerine koyduğu an konuşmaya başlamıştı. “ Bakın, öğrenmem gereken şey…” “ Susun bir dakika.” Isis’in sesi söylediği şeyin aksine yumuşak çıkmıştı. Hafifçe gözlerini kapattı. Kalbinin atışları hızlanıyordu. Bir süre nerede olduğunu bilmeyerek öylece kaldı. Sadece büyük bir heyecan vardı içinde. Midesi bulanıyordu. Birkaç dakika sonra beyni bir şeyleri algılamaya başladığında duyduğu tek ses Richard’ın hızlı ve heyecanla bir şeyler anlatan sesiydi. Ne söylediğini anlamıyordu ama sinek vızıltısı gibi sinir bozucu bir şeydi. Bir an da her şeyi hatırladı. Hani uyanırsınız ve önce içinde ne olduğunu bilmediğiniz bir sıkıntı vardır. Sonra aniden gördüğünüz kabusu hatırlarsınız. İşte tam öyle bir şeydi. Richard’ın karnını tutup yere düşmesini ve akan kanları hatırlarken ağlama noktasına gelmişti.

“ Heeey, neler oluyor! Söyledikleri mi duydun mu? ” Neden bahsediyordu bu adam? “ Artık söyler misin, karım onu aldattığımı öğrenecek mi?” ‘Ah, geri zekalı!’ Demek sırf bunu öğrenmek için gelmişti buraya. Ne budala adam! Başına geleceklerden habersiz gereksiz şeylere kafa yoruyordu. Ve bir de karısını aldatıyordu, ha! İşte bu sinirlerini bozuyordu. Önce bir kadınla evlen, sonra ondan sıkılıp bir başkasını bul. Ve sonra da aptal yerine koyduğu kadının gerçeği bilip bilmediğini başka bir kadına sor. Ne zekice ama, değil mi? “ Üzgünüm ama bu konuya dair bir şey görmedim.” Richard hayal kırıklığına uğramış gibi omuzlarını düşürdü ve meraklı gözlerini üzerine dikti. “ Pekala, hım şey… Bu pek hoşunuza gitmeyecek ama… Korkarım ki öleceksiniz, beyefendi.” İçinde de ne beyefendi ama diye geçiriyordu. Adamın gözleri büyürken yüzünde alaycı bir gülümseme oluştu. Onu korkutmak hoşuna gitmişti. “ Ne saçmalıyorsun sen!” “ Sadece gördüklerimi söylüyorum.” Dedi sakin bir ses tonuyla. “ Seni lanet cadı! Ne zaman öleceğimi sen mi bileceksin? ” Bu sözlerden sonra yerinden kalktı deli gibi kapıya doğru koştu. Isis arkasından bağırıyordu. “ Yakında göreceksin, lanet olası kimmiş! Evet, karın da her şeyi öğrenecek, bundan emin olabilirsin.”

Isis adam söylenerek kapıdan çıkarken kapıyı çarpmak için arkasından gitti. Tam ağzını açıp cevap verecekti ki soluk soluğa kalmış Brenda’yla karşılaştı. “Defol!” diye bağırdıktan sonra Brenda’ya döndü. “Ne oldu, Brenda? Bu ne hal? Tamam, geç hadi.” Kapıyı kapatıp kızı kolundan çekiştirerek dinlenme odasına geçti. Olayı öğrenmek için meraklı gözlerini üzerine dikti. “ Saklanmam gerek. Lanet olsun! Yakayı ele veriyordum neredeyse. ”


En son Isis Elisabeth Frances tarafından Salı Eyl. 15, 2009 12:56 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
B.Madeline Leatherface
Katil - Fotoğraf Modeli
Katil - Fotoğraf Modeli
B.Madeline Leatherface


Mesaj Sayısı : 26
Kayıt tarihi : 06/09/09

Kaçış Empty
MesajKonu: Geri: Kaçış   Kaçış Icon_minitimeC.tesi Eyl. 12, 2009 11:27 pm

Karanlık ve kısmen soğuk bir gecede korkusuzca ara sokakta yürüyen kaç tane kız vardır dünyada? Bir elin parmaklarını geçebilecek kadar çok değildir. Ama o uzun bordo paltosunun içinde soğuğu iliklerine kadar hisseden kız işte onlardan birisiydi. O korkusuzlardan birisi Los Angeles’in kirli ara sokaklarında yürüyordu. Gerçi hiçbir şey onun ruhu kadar kirli olamazdı. O saf kötülük tohumlarını kalbinde büyüten genç bir bayandı. Ailesinin aksine nefret ile büyümüş ve kin ile olgunlaşmıştı. Acılar onu büyütmüş ve yepyeni bir insan yapmıştı. Küçük Brenda yerini bir caniye bırakmıştı ve bunun üzerinden tam olarak on üç yıl geçmişti. Uğursuz on üç. Gerçekten de uğursuzdu. İnançlı bir Hıristiyan olmasa da batıl inançlara sahip birisiydi. Aradan geçen on üç yılın ardından Brenda'da yer yer dikkat dağınıklıkları olmaya başlamıştı ve bu da onun yakalanmasını sağlayacak tek şeydi. Lanet bir insanı öldüremediği için yakalanmak ona göre değildi kesinlikle. Ama daha önce hiçbir avı elinden kaçamamıştı. Bu da onun tek tesellisiydi. Gerçi *Her şeyin bir ilki vardır.* sözüne neredeyse körü körüne bağlı birisi olsa da bu sefer bunu göz ardı etmişti.

Yürüyordu karanlık sokakta. Esen rüzgâr kısa saçlarını savuruyor ve paltosunun eteklerini havalandırıyordu. İspanyol paça pantolonunun altından giren soğuk hava yüzünden bacakları buz gibi olmuştu. Kısık gözlerle etrafa bakarak ilerlerken içindeki şeytan onu dürtmeye çoktan başlamıştı bile. *Hadi ama Maddy birkaç oyundan zarar gelmez. Hem uzun zamandır da yalnızsın. Bir ruh, bir beden sana iyi gelecektir.* İçinden gelen o sese küfretse de artık kendisine hâkim olamıyordu. Titreyen sol eli çantasındaki bıçağına gidip duruyordu. Bir bıçak... Evet, bir bıçaktı onun cinayetlerinde kullandığı silahı. Ne diğerleri gibi gösterişli bir neşter ne bir ip ne de farklı bir şey. Hiç biri değil sadece bir bıçak, keskin bir bıçak...

Ve işte orada da o bıçağın keskinliğini hissedecek olan... Kim olduğunu bilmediği, sadece yolda birkaç saniye önce görmüş olduğu bir adam. Titremesi geçmişti Brenda'nın. Elleri alev gibiydi. Gözleri kırmızıya dönmüştü adeta. İçindeki şeytan uyanmıştı işte. O saniyeden sonra durduramazdı kendisini. Masum bir insanı öldürmek umurunda bile olmazdı. Çantasından bıçağını çıkarttı ve kolunun içine sakladı. Adam Brenda'yı fark etmişti. Adama yaklaşırken adamda Brenda'yı süzüyordu. Birkaç dakika boyunca gözlerini hiç ayırmadan Brenda'ya bakmıştı adam. Brenda ise karanlık başka bir ara sokağa dalmıştı bile. Adam da diğerleri gibi onu takip etmişti. Aynı daha öncekiler gibi.

"Hey sen, bebek! Bu saatte buralarda yalnız başına korkmuyor musun?"

Korkmak mı? İşte o Brenda'nın hayatı boyunca tadamadığı tek duyguydu. Nefret, sevgi ve hatta aşk bile kalbine girmiş olsa da korku asla hâkim olamamıştı ona. Şimdi ise adam bilmese de üstte olan Brenda'ydı. O an ise korkusuzluğunun nedenini bir tek o biliyordu.

"Korku kişiden kişiye gör değişir. Benim şu an duyduğum şey tatmin. Aynı senin ki gibi... Ama farkında değilsin ki o tatminin zamanla korkuya yenilecek!"

Adam afallamış bir ifadeyle Brenda'ya bakıyordu. Brenda ise git gide adamın arkasına geçerek onu çıkmaz sokağın üç harabe duvarının arasında bırakıyordu. Tam arkasına geçtiğinde ise bıçağını çıkartmıştı. Adamın omzuna koyduğu eli ile onu kendisine doğru çevirdi ve yüzündeki tatminkâr ifadeyle adamın karın boşluğuna bıçağı sapladı. İlk başta büyük bir acıyla dizlerinin üstüne düşen adam elleriyle yerden destek aldı. Ama boşunaydı. Çünkü Brenda bıçağını adam debelendikçe daha da döndürüyordu. Adam yardım dilenerek çevresine bakınsa da boşunaydı. Ardından bıçağını adamın tam kalbine getirdi ve kulağına eğilerek. *Kişisel algılama. Bu da bir nevi zevk meselesi dostum.* dedi ve kalbine bıçağı sapladı.

Adamın ağzından, midesinin üst kısmından ve bıçağını çıkarttığı kalbinden kanlar akıyordu. Brenda o an hiç olmadığı kadar büyük bir sevinçle doluydu. Küçük çocuklar gibi seviniyordu. Cesedin çevresinde bir iki tur attı ve tam önünde durarak birkaç dakika cesedi izledi. Basitti, ama zevkliydi. İşte önemli olansa buydu. Zevk vermesi. Ama tüm mutluluğunu karşıdan gelen siluet halindeki ışıklar ve siren sesleri bozmuştu. Karşıdaki apartmandan birisi onları görmüş olmalıydı. İşte bu Brenda'nın bitişiydi. Polis'in onu yakalaması her şeyin sonu olurdu. Elindeki bıçağı çatasın da ki mendile silerek çantasına fırlattı. Ardından yıkık duvardan atlayarak var gücüyle koşmaya başladı. Riverwind Sokağına yakın olması onun şansınaydı kesinlikle. Orada gidebileceği çok adres vardı. İlk olarak aklına Joachim gelse de Cheri'ye olanları anlatamazdı. O yüzden adımlarını çevirerek Isis'in dairesine koşmaya başladı. Nefes nefese kalmıştı. Bir yandan onu gammazlayana lanetler okuyor bir yandan da dikkatsizliğine sövüyordu. Merdivenleri üçer üçer çıktı ve en sonunda Isis'in *Geleceğinizin aynasına ulaşmak için zile basın.* Yazılı kapınsa geldi. Tam kapıyı yumruklayacaktı ki bir adam hiddetle kapıyı açıp dışarıya fırlamıştı. Arkasından "Defol!" diyen Isis'i umursamadan asansöre bindi ve gitti. Brenda ise Isis'e baktığı kocaman endişeli gözleri ile nefessiz kalmış akciğerlerini normale döndürmeye çalışıyordu. "Ne oldu, Brenda? Bu ne hal? Tamam, geç hadi." Dedi ve onu çekiştirerek odanın birine tıktı. Brenda çantasını attı yere ve bembeyaz koltuklardan birisine kendini attı. Kendi dalgınlığı yüzünden kendi kendini yakabilirdi az kalsın. Her şeyi baştan sona anlatmalıydı Isis'e. Daha önce yardım ettiği bu genç kadının da ona yardım edeceği ümidine kapılmıştı birden.

"Saklanmam gerek. Lanet olsun! Yakayı ele veriyordum neredeyse." Derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı. Taramalı tüfek gibi olanları. Şeytan'ın ruhunu ele geçirişini, adamı öldürüşünü ve polisleri. Her şeyi bir çırpıda anlatmıştı. Birden neden bu kadar açık sözlü olduğunu bilmiyordu. Açıkçası o an takmıyordu da... "Polisler peşimde. Onlardan kaçtım. İhbar eden beni tanıdı mı bilmiyorum. Tek bildiğim saklanmam gerektiği. Evet, bana yardım edecek misin?" dedi ve kafasını geriye atarak tavana bakmaya başladı. Verilecek cevap onun kaderini değiştirecekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Isis Elisabeth Frances
Falcı & Katil
Falcı & Katil
Isis Elisabeth Frances


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 29/08/09

Kaçış Empty
MesajKonu: Geri: Kaçış   Kaçış Icon_minitimePaz Eyl. 13, 2009 12:39 am

Bir cinayet? Sadece zevk için… Isis bunu anlamıyordu. Masum insanları öldürmek saçma geliyordu. Amaçsızca bir cana nasıl katledebiliyordu Brenda? Isis’in aklı almıyordu. Özellikle aklı başında olduğu zamanlarda. Evet, Isis de öldürüyordu. Ama bu çok farklı bir durumdu. Onun öldürmesi amaçsız değildi. Zevk alıyordu ama öldürmekten değil, intikam almaktan. Sadece hak ettikleri için geberiyordu o insanlar. Yoksa Isis gerçekten iyi biriydi. Hak etmeseler hiç yapar mıydı böyle bir şey! Brenda’ya kızmak istiyordu. Git belanı bul diyesi geliyordu adeta. Jalen’in ölümüne bu kez farklı taraftan bakıyordu. Brenda’nın öldürdüğü adamın yakınlarını düşünüyordu. Ya onu gerçekten çok sevenler varsa? ‘Ah Brenda! Neden yaptın bunu? Neden? ’ Brenda yaptıklarını anlattıkça üzülüyordu. Hem Brenda için hem de öldürdüğü adam için. İşte Isis ve Brenda bu kadar karşıt ruhlara sahiptiler. Ama buna rağmen dost olmayı başarmışlardı. “ Polisler peşimde. Onlardan kaçtım. İhbar eden beni tanıdı mı bilmiyorum. Tek bildiğim saklanmam gerektiği. Evet, bana yardım edecek misin?” Tabii ki edecekti. Bir dakika önce düşündüğü gibi; ne kadar karşıt ruhlara sahipte olsalar Brenda onun dostuydu. Ve bir seri katil olmasına rağmen Isis ona güveniyordu. “ Saçmalama, Brenda. Tabii ki yardım edeceğim. Seni polislere teslim edeceğimi mi düşünüyordun?” Bunu söylerken kendisini kötü hissetti. Dışarıdan bakınca karşılıklı bir koruma gibi duruyordu sanki. Eğer Isis Brenda’yı ihbar ederse o da aynısı yapabilirdi. Ama Isis kesinlikle böyle bir amaç gütmüyordu.

Siren seslerini duyunca koşarak pencereye gitti. Perdeyi hafifçe aralayıp yoldan geçen polis arabalarını izledi. Hemen arkasından bir ambulans geçti. Yavaşça Brenda’nın yanına döndü. Yanına oturup elini tuttu. Isis onu sevdiğini bilmesini istiyordu. Brenda bir cani olabilirdi ama bir yanı sevmeye müsait olmalıydı. Brenda’da Isis’e değer verebilirdi, öyle değil mi? En azından umuyordu. “ Bu gece bende kalırsın. Seni görmüş olsalar çoktan kapıya dayanırlardı.” Brenda rahatlamış görünüyordu. Bu Isis’i de rahatlatsa da bir yandan sinirlerini bozuyordu. En fazla yarım saat önce adamın birini öldürmüştü ve bu hiç umurunda değildi. Tek derdi yakalanıp yakalanmamaktı. Buna alışmış olduğunu sanıyordu ama Brenda’nın bu halleri onu şaşırtıyordu.

Yerinden kalkıp tekrar pencereye gitti. “ Isis... Hayatımı sana borçluyum. Sağ ol. ” Sesinden içten olduğunu anlayabiliyordu. Ama ona söylemesi gereken bir çift laf olduğunu düşünüyordu. Olayları öğrendiğinden beri aklında bu vardı.

“ Brenda, nasıl böyle davranabiliyorsun?” Sesini biraz yükseltmişti ama bu elinde değildi. Ağzını açmasına fırsat vermeden devam etti. “ Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin! Anlamıyorum. Yolda o adamı gördün ve sırf içinden geldi diye bir anda öldürdün… Hiç düşünmedin mi? Hiç…” Bunları söylerken gözlerinde yaşlar birikmişti. Ama akmalarına fırsat vermedi, konuşmaya devam etti. “ Öldürdüğün adamın da sevdikleri olduğunu, üzüleceklerini düşünmedin mi?” Düşünmemişti, biliyordu. Umurunda da değildi. Neden olsun ki? Biraz sonra söylediklerinden pişman olacaktı ama farkında olmadan söylemişti hepsini. İkisi arasında ki en büyük farkı yüzüne vurmuştu bir anda. İçini bir korku kapladı. Ya Brenda giderse? Ama gidemezdi değil mi? Şu an ona ihtiyacı vardı. Haklı olduğunu düşünse bile bunu yargılamamalıydı ama söz ağızdan çıkmıştı bir kere.


En son Isis Elisabeth Frances tarafından Salı Eyl. 15, 2009 12:52 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
B.Madeline Leatherface
Katil - Fotoğraf Modeli
Katil - Fotoğraf Modeli
B.Madeline Leatherface


Mesaj Sayısı : 26
Kayıt tarihi : 06/09/09

Kaçış Empty
MesajKonu: Geri: Kaçış   Kaçış Icon_minitimePtsi Eyl. 14, 2009 10:12 pm

Verilecek cevap onun kaderini gerçekten de değiştirecekti. Kader... Hiç bir zaman elimizde olmayan olayların sonucuyla şekillenen tatsız şey... Ama yoo! Brenda buna inandığı için değil sadece ağız alışkanlığı olduğu için söylüyordu. Kadercilik ona göre değildi. Ne yaparsan onu biçersin anlayışı hakimdi ona. O şimdi dikkatsizliğinin sonuçlarına katlanıyordu. Dikkatsizdi ve yakalanabilirdi. Elinden geleni ardına koymayacaktı. Gereği kadar saklanacak, kaçacak ve bir şekilde paçayı kurtaracaktı. Bunun içinde sonuna kadar Isis'in arkadaşlığına güvenmeliydi. Çok kısa süren bir sessizliğin ardından Brenda rahatlamışcasına nefes aldı. Isis kabul etmişti onu saklamayı. Biraz da olsa eli mahkumdu. Geçmişte olanlar yüzünden Bre'nin elinde büyük kozlar vardı. Ama yine de bunlaru kullanacak kadar insanlığını kaybetmemişti. Hem cinayeti sadece Isis işlememişti ki. Jalen denilen insanın ölümünün tek nedeni o veya Bre değildi. Rahatlamış beyni tüm vücuduna kasılmamayı emretmişcesine salmıştıkendisini. Pelte gibi hissettiği vücudunun toparlanması ise yine uzun sürmemişti. Yaklaşık bir dakika onceki o tedirgin haine geri dönmüştü polis sireni sesiyle. Birden ensesindeki tüyleri havaya dikilmişti. Isis sakince ayağa kalkıp aşağıdaki arabalara bakmıştı. Bre ise neredeyse titriyordu. Ama korku titremesi değildi. Panikti bu. Ama Isis hiç bir şey demeden yanına oturmuştu. Elini tuttuğunda *Seni ihbar ettim bile pislik!* diyeceğini düşünmüştü ki gözlerindeki şefkati gördü. Hala daha ısınmamış olan ellerine değen sıcacık prüzsüz ellerin ona dokunmasına karışmadı. Sadece insani bir güvendi bu. Her insanın sevdiği kişilere yaptığı bir insaniyet. "Bu gece bende kalırsın. Seni görmüş olsalar çoktan kapıya dayanırlardı." Ona minnettar mı olması gerekiyordu kestiremese de sadece gülümseyerek tüm duygularını belli etmeye çalıştı. Son zamanlarda gerçekten de asosyal biri olmanın getirdiği tembellikle insan vasıflarını kaybetmişti. Maun Brenda Madeline Leatherface paravanını bırakmak onun için kolay yol olmuştu. İşte bu yüzden daha şimdi bile Isis'e karşı neler hissetmesi gerektiğini kestiremiyordu.

"Isis... Hayatımı sana borçluyum. Sağ ol."

Aklına bir tek bu gelmişti olanlar karşısında. Yine de içten bir ses tonuyla söylediğine emindi. En azından dediklerini bu sefer gerçekten hissederek söylemişti. Çünkü hayatını gerçekten de ona borçluydu. Her iki kişiliğini de...Isis tekrar kalkıp pencereye gitmişti. Ortalığın sessizliği ilk defa canını sıkıyordu. Belki de sokaktan gelip geçen ve onu fark etmeyen aynasızların sesi onu daha mutlu edebilirdi. Gerçi tek düşündüğü o değildi. Isis içinde oldukça büyük bir insaniyet taşırdı ve nasıl olupta onu kabul etmişti? Hala daha neden oraya geldiğini anlayabilmiş değildi. Sıcak, beyaz oda da oturan tek kirdi o. Isis'te bir melek değildi. ama yine de o ruhunu daha şeytana satmamıştı bi kere. Bir dakika kadar bir sessizliğin ardından Isis birden Vezüv yanardağı gibi patlamış ve lavlarını Bre'ye akıtmaya başlamıştı bile.

"Brenda, nasıl böyle davranabiliyorsun? Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin! Anlamıyorum. Yolda o adamı gördün ve sırf içinden geldi diye bir anda öldürdün... Hiç düşünmedin mi? Hiç... Öldürdüğün adamın da sevdikleri olduğunu, üzüleceklerini düşünmedin mi?"

Birden gözlerinde yaşlar birikmişti. Bre ona sanki uzaylıymış gibi bakıyordu. Sinirlenemezdi. Hem ona muhtaç olduğu için hemde insani olarak bakıldığında Isis'in gözünde suçlu olduğu için. Gözleri dolan kadına baktı. Nefret, tiksinmişlik ve biraz da merak vardı gözlerinde. Bre'ye bağırdığı için insanların başına gelenleri bilen birine göre hiç korku hissetmiyordu. Ama ona hiç bir şey yapamazdı Bre. bir kere o dünyada ki en yakın dostlarından birisiydi. Bir an gelecek ve söyledikleirnden pişman olacaktı. ama o gün bu gün değildi.

Brenda'nın aklına birden tüm bu olayların nedeni geldi. İşte o lanet gün başlamıştı her şey. Bütün bu kara geleceğin yazıldığı gün tüm ailesi katledilmişti. Hem de gözlerinin önünde. Daha küçücüktü. Dokuz yaşında sevimli bir kızdı. Kısa siyah saçları ve büsbüyük gri gözleriyle hayata pembe düşlerle bakıyordu. O istememişti böyle olmayı. Hayır kesinlikle istememişti. Gözleri doluyordu düşündükçe ve işte bu utanç vericiydi. Ama annesiyle babasının kanlar içinde yatan bedenini gözlerinin önüne getirdikçe nefret ediyordu tüm Ruslardan. Lanet olasıca o gün yüzünden kararmıştı işte hayatı. Bunu hiç kimse bilmiyordu. Belki de tek bilen doğa üstü güçleri yüzünde Isis'ti o kadar. Ah birde kaçırılan kız kardeşleri hatırlıyordu her şeyi. Tabii hala yaşıyorlarsa!

"Ben asla kötü biri olmayı istemedim Isis." ayağa kalktı ve elleriyle kafasını tutup gözlerinin içine bakmaya başladı. "Bak Isis! Görüyor musun ha? Annem ve babamın katledilişlerini... Benim o dolapta kardeşlerimin çığlıklarıyla beraber bunları sadece izleyişimi? Görüyorsun değil mi? Ama hala daha beni yadırgıyorsun. Hayır Isis ben istemedim bunu. Bunu onlar istedi. Bunu Tanrı istedi!"

Gözünden akan tek damla yaşı sinirle sildi. Akan göz kalemi tüm yanağına yayılmıştı. Ağlıyordu... İlk defa bir insan gibi oturmuş ağlıyordu. Acı çekiyordu. Evet, acı çekiyordu. Ailesinin katledilişi yüzünden, kardeşlerini kaybedişi yüzünden acı çekiyordu ve bunu ilk defa birisiyle paylaşmıştı. Isis'in geçmişi görüp göremediğini bilmiyordu. Ama eğer görmüşse de Bre'ye hak vereceğini adı gibi biliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Isis Elisabeth Frances
Falcı & Katil
Falcı & Katil
Isis Elisabeth Frances


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 29/08/09

Kaçış Empty
MesajKonu: Geri: Kaçış   Kaçış Icon_minitimeSalı Eyl. 15, 2009 12:51 am

Söylediği an pişman olmuştu ama dönüşü yoktu elbette. Brenda’nın ne diyeceğini beklemek zorundaydı. Böyle ani çıkışlar yapmasa olmaz mıydı? Aslında böyle değildi çoğunlukla. Karşısındaki kişiyi kırmamak için elinden geleni yapar ve konuşurken sözlerine dikkat ederdi. Ama bir an öyle sinirlenmişti ki! Elinde olan bir şey değildi maalesef. İçi korkuyla dolmuştu. Sadece Brenda’nın onu affetmesini diliyordu. Suskunluğuna ne anlam vermesi gerektiğini bilmiyordu. En azından çok sinirlenmiş olsaydı çoktan bağırıp çağırırdı değil mi? O kadar kötü değildi demek ki durum. “Ben asla kötü biri olmak istemedim Isis.” Kötü… Brenda’yı ilk kez gören biri olarak düşündü kendisini. Masum ve kendi halinde bir genç kızdı yalnızca. Onun bir katil olduğuna inanmak zordu. Kimin aklına gelirdi ki? Belki de bu yüzden bu kadar kendisine güveniyordu. Ama Isis gerçeği biliyordu. O kesinlikle masum değildi. Brenda ve kötü yap bozun parçaları gibi birbirini tamamlıyordu adeta. İstemediğine inanmalıydı. Isis de istememişti kötü olmayı. Kötü kaderdi onları bu kötü olmaya zorlayan belki de. Bu en mantıklı çıkış yoluydu. İnanması ve güvenmesi en kolay olandı. Bir an Brenda’nın ne yaptığını anlayamadı. Konuşmaya başlayana kadar. “Bak Isis! Görüyor musun ha? Anne ve babamın katledilişlerini… Benim o dolapta kardeşlerimin çığlıklarıyla beraber bunları sadece izleyişimi? Görüyorsun değil mi? Ama hala daha beni yadırgıyorsun. Hayır Isis ben istemedim bunu. Bunu onlar istedi. Bunu Tanrı istedi!” Isis daha önce Brenda’ya dair bir şeyler görmüştü ama böyle değildi. O bu kadar acı vermemişti. O an görmüyordu ama biliyordu. Sanki Brenda’ymış gibi hissediyordu. Kendi acılarına çok benzetti. Yaşadıkları değil ama verdiği acı, doğurduğu sonuçlar öyle benzerdi ki.

Olduğu yere duvarın dibine çöktü. Gözyaşları sonu gelmeyecekmiş gibi akmaya başladı. Bağırmıyordu, bir şey de söylemiyordu. Sadece arada hıçkırıyor ve kesik kesik soluk alıp veriyordu. Brenda da ağlıyordu. Bir süre ikisi de hiçbir şey yapmadan öylece durdular. Sonunda biraz sakinleşmeyi başarabilince ayağa kalktı. Brenda’nın yanına giderken aynada yüzünü gördü. Ağladığı zamanlar aynalardan kaçardı. Kendisine dair hiçbir şey görmek istemezdi. Gözlerinde ki acıyı, yıpranmışlığı görünce kendisine acırdı. Uzun zamandır böyle ağlamamıştı ve karşısındaki yansıma onu şaşırtmıştı. Gerçekten acı çekiyordu. Bunu hissetmek gerekmiyordu, o halini gören anında anlayabilirdi. Kendi görüntüsünden kurtulup Brenda’nın yanına oturdu ama biraz uzağındaydı. “Görmüyorum Brenda… Ama hissedebiliyorum. ”

Brenda hafifçe ona döndü. Isis tekrar konuşmaya başladı. Kendisini affettirmesi gerektiğini biliyordu. “ Üzgünüm Brenda, gerçekten. Nasıl kendimi kaybettim bilmiyorum. Sevdiklerini kaybetmenin ne demek olduğunu biliyorum. Aslında düşününce ne kadar da benziyoruz birbirimize. Sen öldürmenin büyüsüne kapıldın, o zevki alıyorsun. Ama ben… Bilmiyorum. Başka sebeplere yüklediğim bu işin altında benim o zevki tatmış olmam mı var, bilmiyorum. Belki de öyledir. Amaçlarımız farklı olsa da aynı şeyleri düşünüyor, hissediyoruz. Benim iyi bir ruha sahip olduğumu düşünürken haklı olabilirsin Brenda. Ama ben hiç pişman olmadım.” Kendisini bile tanıyamazken başkalarına dair hayatları nasıl görebiliyordu? Hayat ne kadar saçmaydı ve yaşanmaya değmezdi. Belki Brenda haklıydı. Bunu Tanrı istemişti. İnsanların hata yapmalarını neden istesin bilmiyordu. Bu da o mantıklı çıkış yollarından biriydi belki de. Kendinden çok başkalarını suçlamak kolaydı. Isis kirlenmişti ve temizlenmesi mümkün değildi. “Artık bundan kurtulamayız, değil mi?” Kim kurtulmak istiyordu ki zaten?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kaçış
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Soil RPG ::  Chile Apartmanı-
Buraya geçin: