Soil RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Soil RPG

Ölümün son iyiliği bir daha ölümün olmamasıdır.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Geçmişin Fısıltısı

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Anais Cheri Dequarté
Tiyatro Sanatçısı
Tiyatro Sanatçısı
Anais Cheri Dequarté


Mesaj Sayısı : 85
Kayıt tarihi : 26/08/09

Geçmişin Fısıltısı Empty
MesajKonu: Geçmişin Fısıltısı   Geçmişin Fısıltısı Icon_minitimePaz Ağus. 30, 2009 9:57 pm

Miskin sabahın yorgun güneşi yavaş yavaş yanmaya yüz tutan şafağın sökmesi için doğmaya çabalayadursun Anais bir önceki gecenin yorgunluğunu atamadığından dolayı benzer bir uyuşuklukla gökyüzünü seyrediyordu. Öğle vakti, sıcağın en yakıcı olduğu saatlerde Moreau ile buluşacaktı. Mecburi bir görüşme değildi aslında, fakat Moreau'nun kuşkulu yapısı altı yıl önceki olayın küçük ayrıntılarına takılıp kalmasına neden olmuştu. Altı yıl... Çok uzun bir zaman değildi, Anais'in birşeyleri unutması için yetmezdi. Ancak kuzeni Gilles'ın partide birden bire yere yığılışı sonrası tüm deliller incelenmiş, herhangi bir sonuca varılamamıştı. Aynı içkiden içen genç kız ölmemişti de neden Gilles ölmüştü? Polis bunu çözemese de Moreau kolaylıkla kendince bir açıklama bulmuştu. Anais onun sözlerinin hatırında kalanıyla zihninde yankılanmasından sonra gülümsedi. Yıllar önce inandırıcı bulmadığı gibi şimdi de mantıklı bir yön aramıyordu o sözlerde. Acısını tekrar canlandıracak buluşmaya hazırlanma saati yaklaşırken elindeki sıcak süt dolu bardağı mutfak masasına bıraktı, midesinin birşey yememek konusunda direnmesine izin verdi. Gümişi sarı saçlarının bağını çözerek özgür bıraktı telleri. Yıpranmış bir rol onu bekliyordu; anıların canlandırılmasından huzursuz, alelâde yaşamının kurcalanmaması konusunda fikrini değiştirmeyecek Fransız soylusu olacaktı yeniden.

Krem rengi döpiyesinin içine giydiği koyu pembe blüzü düzgün hatlarını ortaya çıkarmakla kalmamış, ona yaşının gerektirmediği hafif bir ciddiyet vermişti. Sıkıca toplanmış sarı saçlardan bir tutam gözlerinin önüne düşse de grimsi mavi gözlerin keskinliği kolayca fark ediliyordu. Los Angeles'a yanlışlıkla düşmüş gibiydi, geçtiği sokaklar renkli ve bir o kadar da gürültüyle doluydu. Kendi yaşındaki kadınlığa yeni geçiş yapmış kızların patavatsız tavırlarına aldırmadı, sınıf ayrılıklarını dikkate almak için ne yeri ne de zamanıydı. Şöförüne az ötede durmasını söyleyerek arabasının camını kapattı ve arkasına yaslandı. Onun harekete geçiren neydi bilmiyordu ama gerçekten sağlam kanıtlarla gelmediyse Moreau'yla edilecek bir çift lafı olacaktı. Ani bir frenle öne savrulana kadar çantasını kurcaladı, dengesini yitirip koltuğa çarptığında emniyet kemerini takmadığı için sessizce lanet etti. Şöförünü azarlamaya tenezzül etmeden kapıyı açıp çıktığında caddenin ıraklığını görüp hayrete düştü, fikrini dile getirecek kimse yanında olmadığından suskunluğunu bozmadı. Karıştırıldıktan sonra kapamayı unuttuğu el çantasını kapatarak Sherwood Kafeye doğru ilerlemeye başladı. Önceki uğrayışlarında Riverwind sokağını saran cümbüş yerini tuhaf bir matem havasına bırakmıştı. Doğrusu kendisi için huzurlu sayılabilecek bu sessizlikten şikayet etmiyordu, yanık rüzgarın ferahlığı da kısa bir süreliğine buluşma amacını unutturdu kadına. Beauvais Moreau şanslıydı, elde ettiği şansı da kaçırmayacak kadar akıllıydı. En azından öyle sanmayı tercih ediyordu Anais.

Boş masalar sanki onu bekliyormuş gibi çıkmıştı karşısına. Önemli konuşmalarının sesini bastıracak kalabalık olmayınca çırılçıplakken kimsesiz bir harabeye bırakılmış gibi hissetti, bu duygu birkaç saniye içinde kaybolana dek rahatsız etti onu. Çiğ yeşil tonlarıyla döşenmiş Kafe hiçbir zaman hoşuna gitmemişti, gitmeyecekti de. El çantasını en uzaktaki masanın üzerine koydu, ardından sandalyesini çekerek oturdu. Sırtı dikti, mağrur ifadesi yüzünden silinmemişti. Adamın içeri girmesini beklerken onu şaşırtacak kadar kısa sürede cam kapı açıldı, Moreau içeri girdi. Bir bayan olarak görgü kuralları gereği Moreau'nun daha erken gelmesi gerektiğini bilen Anais yine de ayağı kalkarak küçük bir reverans yaptı. Gerekli kelimeler dudaklarından dökülmeden hemen önce süzmeye başladığı adamda bir eksiklik göremediğinden elini ona doğru uzattı, öpmesi gerektiğini belli edercesine. ' Bonjour, Monsieur Moreau.' Tebessümü sıcak olduğu kadar mesafeliydi, öylesine görüşmek üzere randevulaşmadıklarını hatırlatan ciddiyet de vardı. Yanlarına yaklaşmak üzere hamle eden garsonu elini kaldırarak durdurdu, ani bir kızgınlıkla parlayan bakışlarını adama çevirdi. Birşeyler içmek için erkendi, önce müzikal sonrası onunla görüşmekte ısrar eden adli polisten bazı cevaplar alması gerekiyordu. ' Hiç peşini bırakmayacaksınız değil mi?' Duraksadı, acele ettiğinin bu kadar belirgin olması kadını komik duruma düşürmekte zorlanmazdı. Lâkin konuşmaya başlamışken susmak da kabul edilir bir saklanış biçimi değildi. ' Her şeyden önce neden Dequarté'ların peşini bırakmadığınızı öğrenmeliyim. Açıklamanızın ardından tatmin olursam devam ederiz, yoksa-' Bakışları kapıya çevrilince kadın da adam da başlarını salladı. Sözcüklerin ardına sığınmadan da anlaşabiliyorlardı hala.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Beauvais Moreau
Adli Polis
Adli Polis
Beauvais Moreau


Mesaj Sayısı : 272
Kayıt tarihi : 28/08/09
Yaş : 29
Nerden : Canada, Ontorio, Napanee.
Lakap : Anka, Domişko, Avril manyağı.

Geçmişin Fısıltısı Empty
MesajKonu: Geri: Geçmişin Fısıltısı   Geçmişin Fısıltısı Icon_minitimePaz Ağus. 30, 2009 11:22 pm

Klasik bir Los Angeles sabahı... Yeni yeni parlamaya başlamış olan güneşe merhaba diyemeyecek kadar sıkılmıştı bu şehirden. Bir adli polis için fazla sıradandı buralar. Belki arada bir gerçekleşen aksiyonlar olmasa, mesleğini umursamadan kaçıp gidebilirdi. Ama ne yazık ki bunları düşünecek kadar şanslı değildi şu anda. Her sabah kalktığında, yeni doğan güneşe lanet etmektense Pollyanna misali olaylara pozitif yönden bakmaya çalışmalıydı, daha doğrusu... Zorundaydı da. Kendisini dipsiz bir bataklığa sürükleyen düşüncelerinden kurtulmadan önce ayılmalıydı aynı zamanda. Üstünde kambur bir şekilde durmakta olduğu rahat yatağında doğruldu ve çıplak ayaklarını yere basarak zeminin soğukluğunu hissetti. Ayağa kalkarak banyoya doğru yürüdü yarı baygın bir şekilde. Garip bir şekilde ısınmış olan musluğu hızla açtı, akabinde aniden üstüne sıçrayan, daha doğrusu fırlayan su damlacıklarının da darbesine maruz kaldı. Lanet olası monoton hayat, her zaman böyle olurdu. Yatakteyken düşündüğü zorunluluğu anımsadı ve hemen ardından bütün bunlardan kurtulmak adına avuçlarına doldurduğu suyu derin hatlara sahip olan kirli sakallı yüzüne attı. Aynı işlemi birkaç kez daha tekrarladıktan sonra hemen yanındaki yumuşak havluya sarılarak önce suratını, daha sonra da ellerini kuruladı ferahlamış bir şekilde. Odasına doğru yürürken, bayan Dequarté ile olan buluşma saatini hatırladı ve hâliyle koyu buz mavisi gözleri koluna kaydı endişeyle. Daha sabahtı, paniklemeye ne gerek vardı ki? Hem görüşeceği kişi sanatçı bir bayandı, elbette ki makyajı, giyinmesi derken saatlerce hazırlanamayacaktı. Tabii bu önyargısının başına daha sonra nasıl bir olay getireceğini bilmeyen Vais, kendini tekrardan yatağa attı fırlama bir çocuk tavrıyla. Gözlerini tavana dikmesiyle birlikte yıllar öncesini hatırladı, çocukluğunu. Annesinin ve babasının tartıştığı her an daha fazla dayanamaz, odasına kaçar ve aynı edayla şu anki kadar olay görmemiş gözlerini tavana diker, saçmasapan düşüncelerle kafa patlatırken uykuya dalardı bayılırcasına. Elbette hep böyle olmazdı, daha çok kavgaların ortasında kalırdı istemeden. Yıllar sonra felaket sabırlı annesiyle, sokak serserisi kişilikli babasının boşanması her şeye daha da huzurlu bir hâl vermişti hiç şüphesiz. Tabii birkaç ay geçmeden babasının sürüyle cinayet işlediğini duymak da, bir o kadar yıkıcı olmuştu. Hayatın hızlı temposu, babasının Amerika kıtasını terkedip kayıplara karışmasıyla daha da lanet bir durum alırken, annesi yeni bir adamla evlilik plânları kurmaktaydı. Neyse ki üvey babası Pierre, oldukça kibardı ve Fransız sıfatını taşıyabilecek kadar asildi. Annesi, oğlunun Pierre ile yakınlaştığını görmeye başlayınca adamla evleniverdi kendisinden beklenmeyecek bir hızla. Hâliyle kadının soyadı da değişmişti lâkin Vais ne yazık ki halen nefret ettiği babasının soyundan biriydi ve öyle de kalmak mecburiyetindeydi. Adına binlerce kez lanetler okuduğu soyunun devamını sağlayacak olan genç adam Vais, yirmi yaşına bastığında artık abi de olmuştu.

Sonu gelmeyen uzunca düşüncelerin ardından yatağında tekrardan doğrularak ayağa kalktı hafif hüzünlenmiş bir şekilde. ''Lanet olsun ki o kahrolası adamı Amerika kıtasında hiçbir zaman bulamayacağım.'' Ellerini yumruk haline getirerek dişlerini sıktı öfkeyle. Bunun için mi polis olmuştu, Los Angeles'da hapsolmak için mi? Kendisine verdiği sözleri sürekli unutan Vais, sonunda kendisini kudurtmayı kesti ve dolabını açarak giyeceklerini çıkardı. Koyu mavi bir kot pantolon ve sıkı fakat dar olmayan bir gömlekti eliyle yatağa fırlattıkları. Bayanlara hakettikleri değeri her zaman vermiş kibar bir baydı Moreau lâkin takım elbiseyle de gidecek hâli yoktu ya? Son olarak kısa kesim çorabını da ayaklarına geçirdikten sonra gömleğinin yakasını ve sarıya yakın, açık kahverengi saçlarını son bir hamleyle düzeltti ayna karşısında. Hemen ardından kol saatine çevirdi gözlerini; zaman hızla ilerlemiş, öğlen olmuştu. Ancak yine de bayan Dequarté'ın süslenip püslenmekten kurtulamadığına inanıyordu inatla. Bu yüzden, beyaz spor ayakkabılarını 'yavaşça' bağladı. Araba ve evin anahtarını alarak kapıdan dışarı çıktı üstünde acele etme kelimesinin tek bir harfi bile yokken. Savaştaki kaleler denli sağlam kapıyı kitledi ve sonunda apartmandan dışarıya doğru attı kendini. Çaprazında duran arabasına bindi ve uğruna milyonlarca kağıt para harcadığı aracı çalıştırdı. Los Angeles o kadar karışık bir şehirdi ki, yanıp sönen fast food mekanlarından, kalabalık insan topluluklarından ve en önemlisi bulutlara uzanmış gökdelenlerden insanın başının dönmemesi olanaksızdı. Yolları dikkatlice geçerken gözüne çarpan Sherwood kelimesini görmesiyle beraber arabasını uygun bir yere park ederek, gerekli dosyaları alıp indi. Otomatik kilitle kapanan arabasını arkasında bırakan Vais, kafenin içine girdiğinde tek kelimeyle dumur olmuştu. Bayan Dequarté, kendisinden önce gelmişti ve sabahki düşüncelerin cezasını ağır bir şekilde çekeceğe benziyordu. Yanaklarının kızarmasına ramak kalmış genç polis, büyük bir utançla ağzından çıkarabildi kelimeleri. ''Bonjour mademoiselle.'' Kadının nazik elini öptü kibarca. O kadar da kızmışa benzemiyordu hem, büyük ihtimal o da yeni gelmişti buraya. Kadının sözlerinden sonra elindeki dosyaları masaya koydu nazikçe. Bayan Dequarté ile göz teması kurarak konuşmaya başladı, kesinlikle az önceki hâlinden eser kalmamıştı. ''Evet, yeterli bir bilgiye edinemediğimden dolayı bırakmayacağım açık konuşmam gerekirse mademoiselle. Şu dosyaları inceleyin lütfen, o güne dair sayfalarca bilgi var. Aynı zamanda, kuzeninizi öldüren içkiden sizin de içtiğinize dair kanıtlar da var. Parmak izleriniz, hatta bu ikna olmayan tavrınız karşısında bardağı bile getirme taraftarıydım lâkin halen araştırma altında olduğundan getiremedim.'' Önünde duran dosyaları kibarca bayanın önüne uzattı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Anais Cheri Dequarté
Tiyatro Sanatçısı
Tiyatro Sanatçısı
Anais Cheri Dequarté


Mesaj Sayısı : 85
Kayıt tarihi : 26/08/09

Geçmişin Fısıltısı Empty
MesajKonu: Geri: Geçmişin Fısıltısı   Geçmişin Fısıltısı Icon_minitimePtsi Ağus. 31, 2009 3:16 pm

Gilles öldükten sonra evdeki ağıtlar fazla uzun sürmeden dinmiş, aile üyeleri sanki o hiç doğmamışçasına yaşamlarını sürdürmeyi başarmışlardı. Gilles Dequarté hem çevresindekiler hem de akrabaları tarafından sevilmemekle kalmayıp elinden geldiğince onları aşağılamaya çalışan aciz bir mahluktu. Yalnızca Anais ile bazı şeyleri paylaşırdı, kuzeninin nasıl büyüdüğü bilen kadın acıdığı için Gilles'e destek olmaktan vazgeçmemişti. Sosyete de verdiği partiler, evinde henüz evli olmadıkları halde yaşamasına izin verdiği kadın, tam dara düştüğü anlarda ortaya çıkan paralar... Masum bir yaşam sürmese de her zaman paçayı sıyıracak şansı bulurdu o. Etkilenmeye hazır insanların yatırım yapmalarını sağlayacak yardım kuruluşları kurmakta üstüne yoktu; fakat onca yardıma rağmen çökerdi kuruluşlar. Ondan sonraki haftalarda hayal kırıklığını unutmak için tatile çıkan Gilles'ın parayı nerden bulduğunu çoğu kişi bilirdi. Seçtiği kurbanlar köy hayatına alıştığı için gerçek dünyanın sertliğinden habersiz yaşlı kadınlar ve yufka yürekli genç kızlardı. İyi bir dolandırıcı değildi Gilles, sadece rol yeteneği gelişmiş bir adamdı. Oyunları ortaya çıktığında dahi yüzü kızarmadan kendini savunabilirdi. İşte bu yönünü takdir ediyordu Anais, başkalarının düşüncelerinin aksine yaptıklarını gurur kırıcı değil komik buluyordu.

Dosyalar... Benzerlerini yıllar önce de görmüştü, sorgu sırasında ve sonrasında. Olaya bakan iki adli polis ellerinde dosyalarla geziyorlardı tüm gün boyunca. Dolambaçlı sorularıyla baskı yapmaktan çekinmezken televizyonda izlediği filmlerde cinayetlerin ne kadar abartıldığını öğrenmişti. Halbuki hiç heyecan olmamıştı, korkuyla karışık üzgü çökmüştü insanların üzerine. Bir an önce evlerine dönmek için ağlayanlarda olmuştu. Herkes birbirine şüpheli gözüyle bakmakla kalmayıp sözcükleri dağlayan ironi çekilmez hale gelirken Gilles hiç ölmemiş gibi son bulmuştu olaylar. Ona acıyan yoktu, herkes kendi adını temize çıkarmaya çalışıyordu. Sadece Anais yokluğunu hissetmişti, derinden. Moreau'nun yüzüne bakarken de altı yıl önce onun içini daraltan duygularla boğuşuyordu. Okunması gereken sayfaları hatırlayınca titreyen eliyle dosyaları kendine çekerek ince plastikten yapılmış kapağı açtı. Gözleri satırların üzerinde dolaşırken ikna çabalarının yeniden başladığını düşündü. Zehire alıştırılan kişiler başlığı altında uzun süre takıldı. Belki de fazla sürmemişti yalnızca birkaç dakika boyunca tekrar tekrar okumuştu aynı yeri, bilmiyordu. Diğer sayfalarda cinayet gününe ilişkin bilgiler vardı, yazılanları altı yıl sonra bile hatırlayan kadın fazla ilgilenmedi delillerin ve kuşkulu olayların bölümleriyle. Şimdi kendine zehri kimin enjekte ettiğini merak etmeye başlamıştı. Halâ inanıyor sayılmasa da kuşkularını göz ardı edemezdi. Okuduklarıyla işi bitince plastik kapağı aynı sakin tavrıyla kapattı ve adama uzattı dosyaları. Moreau'nun ne kadar hazırlıklı olduğundan bihaber inanmaya karar verdiği şeylere dört elle sarılmıştı.

' Monsieur, eğer zehir bana verildiyse, ki ben kimsenin öyle bir zahmete katlanacağına inanmıyorum, benim yanlışlıkla Gilles'ın bardağından içeceğimi nerden bilebilirlerdi? O bir anlık dalgınlığımın sonucu olan bir hataydı, ölmedim ancak kuzenim aynı içkiden içerek öldü. Katil bulunamadı, siz başka göreve verildiniz ve akıllara takılan soruları cevaplamak üzere çabalayacak kimse kalmadı. Size inanmaya karar versem bile katilin bulunacağından emin olamazsınız. Tamam, diyelim ki katili buldunuz. Nasıl yakalayacaksınız? Altı yıl sonra tutuklama emri çıkartmak zor, kanıtlarınız yeterli görülüp tutuklama emri çıkartılına kadar katil bir kez daha kaçabilir.' İtirazlarla karışık şüphelerini sıralamak onu susatmıştı. Az önce gelmemesini istediği garsona çevrildi bakışları, kafenin her yerinden duyulabilecek seste siparişini verdi. Birkaç dakika sonra suyu gelmişti, bardaktan küçük yudumlar alarak susuzluğunu giderdi. Kendi sözlerinin aleyhinde bir düşünceyle irkilirken bunun dışardan belli olmadığını umdu. *Aynı şey ikinci kez olmaz.* Olup olmayacağı konusunda fikir yürütmedi, sadece adamın cevap vermesini bekledi. Mezarında huzurla uyuması gereken Gilles katilinin bulunması için hiçbir zaman rahatsızlık vermemişti Anais'e. Ölülerin dünyayla bağlantılarının kesilmeyeceği konusunda tuhaf bir inancı vardı, rüyalarına girmemiş kuzeninin rahatlığı konusunda kimse onunla tartışamazdı. Bir süreliğine üzerinde durulup da sonradan mantıksız bulunan ikinci çözüm anılardan kurtularak belirdi zihninde. Gilles intihar etmeyecek kadar yaşamayı seviyordu, lâkin Anais'i korumak için zehri kadına enjekte etmiş olabilirdi. Peki kendisine neden aynı şeyi yapmamıştı? *Eninde sonunda yakalanacağını biliyordu.* İç sesine aldırmadan bir başka soruya geçti. Daha önemliydi, iç sesinin cevaplayamayacağı kadar da zor. Kuzeni öldürüleceğini nerden biliyordu?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Beauvais Moreau
Adli Polis
Adli Polis
Beauvais Moreau


Mesaj Sayısı : 272
Kayıt tarihi : 28/08/09
Yaş : 29
Nerden : Canada, Ontorio, Napanee.
Lakap : Anka, Domişko, Avril manyağı.

Geçmişin Fısıltısı Empty
MesajKonu: Geri: Geçmişin Fısıltısı   Geçmişin Fısıltısı Icon_minitimePtsi Ağus. 31, 2009 9:36 pm

Sosyeteden birisinin cansız bedeni basın başta olmak üzere herkes için daha çekici olmuştur her zaman için. Belli başlı bir örneği de karşısındaki kadının kuzeniydi hiç şüphesiz. Bayan Dequarté'ın, kusursuz yüz hatlarına sahip olan suratına bakarken hâlen eskimemiş acısının izlerini hissedebiliyordu genç adam, her ne kadar yapay bir duyguymuş gibi içine otursa bile. Küçümsenemeyecek kadar büyük bir zaman dilimi; tam altı yıldır, bu cinayet üzerinde onlarca insan çalışmıştı. Lâkin şu anda bulundukları durumdan da anlaşıldığı üzere hiçbir gelişme yoktu, bayan Dequarté'ın incelemekte olduğu dosyalar dışında tabii. Bu konuda bir sonuca varmak kadar, genç kadını ikna etmek de bir o kadar zordu kesinlikle. Fakat genç adamın da kendisi kadar inatçı olduğunu bilmesi gerekirdi, belki de usta sanatçılığını kullanarak rol yapıyordu? İlk başlarda mademoiselle'in acısını daha fazla deşmelerini istemiyordu Vais de ancak yıllar geçtikten sonra kadının halen aynı tavırda davranması, genç adamı oldukça kuşkulandırmıştı. O günden bugüne Moreau'nun merakı hiç bitmemiş hatta cinayet konusunda birkaç sonuca ulaşması gereken adamların da ortadan kaybolmasıyla birlikte, daha da alevlenen bir hal almıştı. Uzun süredir düşündüğünü farketmesinden birkaç saniye sonra kadının koyu pembe dudaklarından dökülen cümlelere kulak kabarttı merakla. Beklediği gibi net bir cevap değildi bu, daha çok ortada kalınmışa benziyordu. Kendisini bir duruşmada hissetmesine neden olan bayana elinden gelebildiği kadar kibar karşılık vermeye çalıştı. ''Fakat mademoiselle, sizce ben neden başka bir göreve verildim? Sonuca ulaşmaya çalışan tek kişi olarak kaldığımdan dolayı olabilir mi? Merak etmeyin, üstü kapatılmaya çalışılan bu cinayeti aydınlatacak kadar kanıtım var.'' Ağzının kuruduğunu hissetti fakat daha söyleyecekleri olduğundan ses çıkarmadı. Hemen ardından, genç kadının karşı atağa geçmemesinden faydalanarak cümlelerine yenilerini ekledi. Bu kesinlikle değerlendirmesi gereken bir zamandı. ''Elbette önünüzdeki kağıt parçalarından bahsetmiyorum. Bunlar sadece diğerlerinin bir bölümü. Ayrıca aynı içkiden sizin de içmenize rağmen nasıl hayatta kalabildiğinizi ben de anlayamış değilim ki maalesef sağlık konusu üzerinde çalışan birisi olmadığımdan dolayı size sadece bu konuda yardım edemiyorum. Akıllardaki soru işaretlerini giderecek kimsenin olmadığından yakınıyorsunuz lâkin ben halen buradayım mademoiselle.'' Fazla ukala mı konuşmuştu? Fakat inatçı ve kuşkulanmış birisine karşı ancak böyle bir cevap verebilirdi. Kendisine güvenmesini istiyordu genç kadının çünkü eğer katil bulunursa, ölen kişinin kuzeni olduğundan dolayı daha da değer kazanacaktı. Ayrıca mademoiselle ünlü bir sanatçıydı da, kaale alınmaması imkansızdı. Kısa süreceğini tahmin ettiği bir susma molasının ardından gözüne kestirdiği bir garsonu yanına çağırarak, İngiliz çayı rica etti.

İçeceğinden birkaç yudum aldıktan sonra genç kadının kendisine uzattığı dosyaları karıştırmaya bu sefer de sanki hiç bakmamış gibi. Hayır, sıkıntıdan değildi, sadece gözünden kaçmış birkaç detayı farkedebilirdi belki de. Ama kağıt parçalarını karıştırmanın sadece boşa zaman kaybı olduğunu anlayınca da incelemeyi bıraktı. Dalgınlığından olsa ki, mademoiselle'e bir şey ısmarlamadığını farketti ve az önceki garsondan genç kadın için cappuccino istedi. Bayan Dequarté, bir FBI ajanıyla kendisiyle olduğu gibi konuşsa bu konuda ne kadar şanslı ve rahat olabilirdi acaba? Elbette böyle rahat bir kafede olmaları imkansız olurdu en başta ve hemen ardından ajanların kafa patlatan, ardı arkası kesilmeyen klasik soruları gelirdi. Aklına gelmişken, FBI ajanlarının da bu olaya karıştıklarını hatırladı birden. Peki onlar neden elini ayağını çekmişlerdi birkaç ay sonra? Mısır'daki korkunç piramit tuzakları gibi her ay cinayetle ilgilenen birileri kayboluveriyordu nedensiz yere. Vais'in hiç unutamadığı, en yakın polis arkadaşlarından Boone'du özellikle bunlardan bir tanesi. Başındakileri bahane ederek yıllar boyunca kaçmıştı kendisinden ama bir şekilde susturulmaya çalışıldığını da çok belli etmişti. Birkaç aya kalmadan onla da bütün iletişiminin kopması Vais'i çileden çıkarmıştı. Belki Boone, en sıkı dostuna olanları anlatacak kapasitede, irade sahibi bir insan olabilseydi, şu anki ikna etme görüşmelerine hiç gerek kalmayacaktı bile. Aynı zamanda böyle kişiliksiz biriyle sıkı dost olduğu için de kendinden de utanıyordu Vais, halen. Neden hayat böyleydi, daha doğrusu tanıdıkları? En başta babası ve daha sonra arkadaş edindikleri... Hepsi bir şekilde yüz üstü bırakmıştı Vais'i. Bunları düşünmenin sırası olmadığı kanısına vararak, çayından bir yudum daha alarak genç kadının cevabını bekledi. Aslında onun zihninin içinde olduğu kadar, kendi beyninde de soru işaretleri dönüp dolaşıyordu bir gün cevaplanacak olmayı hayâl ederek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Geçmişin Fısıltısı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Soil RPG ::  Sherwood Cafe-
Buraya geçin: